11 ocak 2012 itibari ile bir zamanlar biz denizcilerin de hakkı olan yıpranma payının gazeteci ve millet vekillerine geri verildiğini biliyor musunuz ?
Peki nedir bu yıpranma payı ?
Yıpranma payı yani fiili hizmet zammı Türk bayraklı gemilerde çalışan, sigorta primleri ödenen denizcilerin daha az yıpratıcı olan diğer meslek guruplarında çalışanlardan daha kısa sürede emeklilik hakkını kazanmasını sağlayan bir uygulamaydı.
Daha az yıpratıcı olan meslek gruplarında çalışan vatandaşlarla aynı şartlarda emekli olması düşünülemeyen ağır ve yıpratıcı mesleklerden daha erken emekli olabilmelerini sağlamak adına, bu meslek guruplarında çalışan personele çalıştıkları her yıl için ilave 90 gün (3 ay) hizmet veriliyor. Yani 12 ay çalışan birisi 15 ay çalışmış gibi kabul ediliyor. İşte bu 90 günlük süreye fiili hizmet müddet zammı deniyor ve genelde ‘yıpranma payı’ olarak ifade ediliyor.
11 ocak 2012 de onaylanan kanuna göre, TRT'de çalışanlar da dahil sarı basın kartı sahibi gazeteciler ile milletvekilleri ve dışarıdan atanan bakanların prim ödeme gün sayılarına, çalışma sürelerinin her 360 günü için 90 gün fiili hizmet süresi zammı eklenecek. Böylece, gazeteci ve milletvekilleri her 4 yılda, 1 yıl fazla çalışmış sayılarak, bu süre 5 yıl olarak hesaplanacak.Gazetecilerin elde ettikleri fiili hizmet zammının toplamının yarısı kadar süre, emeklilik yaş hadlerinden düşecek. Milletvekilleri için ise söz konusu sürenin tamamı emeklilik yaş haddinden indirilecek.
Gazeteciler bu haklarını dayanışma ve birlik içerisinde meslek odalarının, sendikalarının ve derneklerinin organize çalışması sayesinde geri aldı. Peki bizim okullarımızın mezunlar derneklerinin veya denizciler için kurulan dayanışma derneklerinin bu konu ile ilgili olarak ne gibi çalışmaları oldu ya da olacak mı merak ediyorum.
Kemal Murat Güler'in 20.01.2013 tarihli denizhaber'de yayınlana yazısını paylaşmak istiyorum.
Sanırım haberiniz vardır; milletvekilleri ve basın çalışanları yıpranma haklarını geri aldılar.Basın çalışanlarını tekrar kutluyorum..Hakları olan fiili meslek zam haklarını örgütlü ve kararlı bir şekilde hareket ederek kotardılar.Yasa da yapılan tırpanlamalar sonucu çok eski günlerine olmasa da dünden daha iyi duruma döndüler..
İlk olarak 21 Ocak 2010 tarihinde denizcinin yıpranma hakkının nasıl kaldırıldığını dilim döndüğünce Deniz Haber de soldan sağa sürekli hareket eden köşemde anlatmaya çalıştım.Tekrara girmeyeceğim..Orada yazıyor nasıl kaldırıldığı...Denizcilerin birey olarak tepkilerinin dışında hiç bir kurum , kuruluş, dernek, sendika dan bu yazıya ses gelmedi..Daha sonra 5 Aralık 2011 de kendimce bir yazı daha yazdım..Gene hiçbir tepki gelmedi...Ve en son 25 Mayıs 2012 de “Erol Şenkaya” gemisinin batmasına müteakip “Biz Yıpranmaz Ölürüz” diye üçüncü bir yazıyı daha kaleme aldım ve gene kimseden ses çıkmadı..Aradan 7 ay geçti ve 25 Mayıs 2012 tarihli yazımda sözünü ettiğim şekilde çalışmalarını sürdüren basın çalışanları bu haklarını geri aldılar..
Geçen ay Şile de yaşanan elim hadise hem batan gemide ölen denizcilerin hem de kurtarma yardıma giden ve hayatını kaybeden kardeşlerimizin denizcinin hangi doğa şartları ile mücadele ettiğini ne tehlikeler ile yüzleşmek zorunda kalabileceğini gösteren ve hafızalara çivilenen unutulmayacak bir trajediydi..Bu trajedinin bütün ülkenin gözünün önünde seyretmiş olması denizcinin hayatının acı bir perdesine bütün ülkenin şahit olmasını sağlamış insana "ne yıpranması kardeşim bu insanlar ölümle yatıp ölümle kalkıyorlar" dedirtmiştir...
Bu olay sonrası çıkan sesler ise “kimin kusurlu olduğu çerçevesinde yankılanmış, sorumlu ve kusurlu olan Kaptandır” denmiş ve noktalanmıştır..Depremde ölen arkadaşlarının arkasından yıpranma hakkını en yüksek sesle dillendiren basın çalışanlarının aksine denizciler gene susmaya devam etmişlerdir..
Sevgili arkadaşlarım , ister iktidar ister muhalefetteki partiler aracılığı ile olsun denizci dernekleri , sendikalar, odalar v.s. bir yasa hazırlığı için baş vuruda bulunsa buna hiç kimse itiraz etmez.. Etmez çünkü denizcinin yıprandığını herkes bilir ve kabul eder.. Allah aşkına, denizcinin yıpranması söz konusu olmasa denizciden 2 yılda bir periyodik , 5 yılda bir tepeden tırnağa sağlık raporu istenir mi?
Uzatmadan lafı ;
“Denizci Neden Yıpranır” ı konuşacağımız bir toplantıyı geniş bir katılımla mutlaka yapmamız ve bunu basına etkili bir şekilde aktarmamız gerekiyor..
Yıpranma hakkı için mutlaka imza kampanyası düzenlenmeli..Ve bu imzalar başta iktidar partisi olmak üzere meclis de gurubu bulunan partilere verilmeli..
Denizcinin zor şartlarını anlatan belgeseller düzenlenip kamuoyu bu konuda daha duyarlı hale getirilmeli..
Bu konuda yardımcı olabilecek başta Çalışma Bakanı Binali Yıldırım bey olmak üzere milletvekilleri hatta parti başkanları ziyaret edilmeli..Ve şu soru mutlaka sorulmalı ; ne oldu da 2010 yılına kadar yıpranan denizci yıpranmaz oldu? Hadi biraz mizah yapalım ; denizler göl, gemiler otel, seferler seyahat mi oldu ? Hakikatten ne oldu?
Deryada gecenin gündüzün peşine takıldığı gibi dolaşan , çoluk çocuğundan uzak, karada yaşayanın hayal bile edemeyeceği fırtınalarla boğuşan , çelik tanktan su içip kuru kumanya ile günlerce idare eden, okyanusun bir kıyısında vira bismillah deyip haftalar sonra diğer yakasında funda bismillah diyen, yatağı deniz yorganı gökyüzü olan ve hernasılsa "yıpranmayan" bütün denizcilere Allah selamet versin..
Peki nedir bu yıpranma payı ?
Yıpranma payı yani fiili hizmet zammı Türk bayraklı gemilerde çalışan, sigorta primleri ödenen denizcilerin daha az yıpratıcı olan diğer meslek guruplarında çalışanlardan daha kısa sürede emeklilik hakkını kazanmasını sağlayan bir uygulamaydı.
Daha az yıpratıcı olan meslek gruplarında çalışan vatandaşlarla aynı şartlarda emekli olması düşünülemeyen ağır ve yıpratıcı mesleklerden daha erken emekli olabilmelerini sağlamak adına, bu meslek guruplarında çalışan personele çalıştıkları her yıl için ilave 90 gün (3 ay) hizmet veriliyor. Yani 12 ay çalışan birisi 15 ay çalışmış gibi kabul ediliyor. İşte bu 90 günlük süreye fiili hizmet müddet zammı deniyor ve genelde ‘yıpranma payı’ olarak ifade ediliyor.
11 ocak 2012 de onaylanan kanuna göre, TRT'de çalışanlar da dahil sarı basın kartı sahibi gazeteciler ile milletvekilleri ve dışarıdan atanan bakanların prim ödeme gün sayılarına, çalışma sürelerinin her 360 günü için 90 gün fiili hizmet süresi zammı eklenecek. Böylece, gazeteci ve milletvekilleri her 4 yılda, 1 yıl fazla çalışmış sayılarak, bu süre 5 yıl olarak hesaplanacak.Gazetecilerin elde ettikleri fiili hizmet zammının toplamının yarısı kadar süre, emeklilik yaş hadlerinden düşecek. Milletvekilleri için ise söz konusu sürenin tamamı emeklilik yaş haddinden indirilecek.
Gazeteciler bu haklarını dayanışma ve birlik içerisinde meslek odalarının, sendikalarının ve derneklerinin organize çalışması sayesinde geri aldı. Peki bizim okullarımızın mezunlar derneklerinin veya denizciler için kurulan dayanışma derneklerinin bu konu ile ilgili olarak ne gibi çalışmaları oldu ya da olacak mı merak ediyorum.
Kemal Murat Güler'in 20.01.2013 tarihli denizhaber'de yayınlana yazısını paylaşmak istiyorum.
Sanırım haberiniz vardır; milletvekilleri ve basın çalışanları yıpranma haklarını geri aldılar.Basın çalışanlarını tekrar kutluyorum..Hakları olan fiili meslek zam haklarını örgütlü ve kararlı bir şekilde hareket ederek kotardılar.Yasa da yapılan tırpanlamalar sonucu çok eski günlerine olmasa da dünden daha iyi duruma döndüler..
İlk olarak 21 Ocak 2010 tarihinde denizcinin yıpranma hakkının nasıl kaldırıldığını dilim döndüğünce Deniz Haber de soldan sağa sürekli hareket eden köşemde anlatmaya çalıştım.Tekrara girmeyeceğim..Orada yazıyor nasıl kaldırıldığı...Denizcilerin birey olarak tepkilerinin dışında hiç bir kurum , kuruluş, dernek, sendika dan bu yazıya ses gelmedi..Daha sonra 5 Aralık 2011 de kendimce bir yazı daha yazdım..Gene hiçbir tepki gelmedi...Ve en son 25 Mayıs 2012 de “Erol Şenkaya” gemisinin batmasına müteakip “Biz Yıpranmaz Ölürüz” diye üçüncü bir yazıyı daha kaleme aldım ve gene kimseden ses çıkmadı..Aradan 7 ay geçti ve 25 Mayıs 2012 tarihli yazımda sözünü ettiğim şekilde çalışmalarını sürdüren basın çalışanları bu haklarını geri aldılar..
Geçen ay Şile de yaşanan elim hadise hem batan gemide ölen denizcilerin hem de kurtarma yardıma giden ve hayatını kaybeden kardeşlerimizin denizcinin hangi doğa şartları ile mücadele ettiğini ne tehlikeler ile yüzleşmek zorunda kalabileceğini gösteren ve hafızalara çivilenen unutulmayacak bir trajediydi..Bu trajedinin bütün ülkenin gözünün önünde seyretmiş olması denizcinin hayatının acı bir perdesine bütün ülkenin şahit olmasını sağlamış insana "ne yıpranması kardeşim bu insanlar ölümle yatıp ölümle kalkıyorlar" dedirtmiştir...
Bu olay sonrası çıkan sesler ise “kimin kusurlu olduğu çerçevesinde yankılanmış, sorumlu ve kusurlu olan Kaptandır” denmiş ve noktalanmıştır..Depremde ölen arkadaşlarının arkasından yıpranma hakkını en yüksek sesle dillendiren basın çalışanlarının aksine denizciler gene susmaya devam etmişlerdir..
Sevgili arkadaşlarım , ister iktidar ister muhalefetteki partiler aracılığı ile olsun denizci dernekleri , sendikalar, odalar v.s. bir yasa hazırlığı için baş vuruda bulunsa buna hiç kimse itiraz etmez.. Etmez çünkü denizcinin yıprandığını herkes bilir ve kabul eder.. Allah aşkına, denizcinin yıpranması söz konusu olmasa denizciden 2 yılda bir periyodik , 5 yılda bir tepeden tırnağa sağlık raporu istenir mi?
Uzatmadan lafı ;
“Denizci Neden Yıpranır” ı konuşacağımız bir toplantıyı geniş bir katılımla mutlaka yapmamız ve bunu basına etkili bir şekilde aktarmamız gerekiyor..
Yıpranma hakkı için mutlaka imza kampanyası düzenlenmeli..Ve bu imzalar başta iktidar partisi olmak üzere meclis de gurubu bulunan partilere verilmeli..
Denizcinin zor şartlarını anlatan belgeseller düzenlenip kamuoyu bu konuda daha duyarlı hale getirilmeli..
Bu konuda yardımcı olabilecek başta Çalışma Bakanı Binali Yıldırım bey olmak üzere milletvekilleri hatta parti başkanları ziyaret edilmeli..Ve şu soru mutlaka sorulmalı ; ne oldu da 2010 yılına kadar yıpranan denizci yıpranmaz oldu? Hadi biraz mizah yapalım ; denizler göl, gemiler otel, seferler seyahat mi oldu ? Hakikatten ne oldu?
Deryada gecenin gündüzün peşine takıldığı gibi dolaşan , çoluk çocuğundan uzak, karada yaşayanın hayal bile edemeyeceği fırtınalarla boğuşan , çelik tanktan su içip kuru kumanya ile günlerce idare eden, okyanusun bir kıyısında vira bismillah deyip haftalar sonra diğer yakasında funda bismillah diyen, yatağı deniz yorganı gökyüzü olan ve hernasılsa "yıpranmayan" bütün denizcilere Allah selamet versin..