Kakalak (Hamam Böceği / Kara Fatma)

  • Konuyu açan Konuyu açan kedito
  • Açılış Tarihi Açılış Tarihi

kedito

Küpeşteci
Denizci
Bir Denizcinin Günlüğünden...

Tamamını okumanızı tavsiye ederim.. bir denizci için çok gerekli bir bilgi..




Gemi sallanıyor. Çok yorucu bir gün geçirdim. Saat 24.00. Makine dairesindeki işim yeni bitti. Bu saate kadar yağ separatörü ile uğraştım. Separatör devrede. Üstüm başım leş gibi. Banyo istiyorum. Sonra deli gibi uyuyacağım. Çok uykum var. Kamaramdayım şimdi. Tulumumu çıkardım. Banyoya girdim. Birden bir yaratık hızla geçti önümden ve bir yerlerde kayboldu. Görünüşü iğrençti. Kahverengi siyah karışımı.
Milyonlarca yıldır hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze gelen ender hayvan türlerinden. Müthiş bir dayanma gücü. Pasif direnişin simgesi. İnsanların görmekten en çok nefret ettikleri forma sahip bu hayvanın, ev dilindeki karşılığı hamam böceği.

Gemilerdeki insan harici sürekli birlikte yaşadığımız tek canlıdır kakalak. Kahverengi rengi ve iğrenç formuyla. Büyüdükçe daha da koyulaşan ve siyaha yaklaşan rengiyle, minik gövdeli muazzam bir dayanma gücü. Zaman zaman orada burada. Belki uyuduğunda üzerinizde gezen ve nemli sıcağı seven tiksindirici yaratık.
Seyir sonrasında eve döndüğümde, eve girmeden valizim kontrol edilir, ilaçlanır.

Biz denizcilerin, geçmişte kesinlikle başa çıkamadığımız kakalağa karşı şimdi değişik savaşma yöntemlerimiz var. İnanın hiçbir kimyasal ilaç onu kalıcı olarak yok edemiyor. Müthiş bir dayanma gücü var. Kimyasal özelliklere sahip vücut sistemi, çok kısa sürede ona uygulanan ilaca alışmasını sağlıyor. Değişik ülkelerde ilginç ilaçlama yöntemleri var. Bazıları gemiyi komple boşaltıp, balon içine alıyor ve sonrasında ilaçlıyorlar. Garantileri sadece 6 ay. Limanlarda alınan yiyeceklerin içinde geliyor tekrar gemiye.

Kakalağın en çok ortaya çıktığı saat 23.30 - 01.30 arasıdır. Bu saatlerde ışığı yakıp biraz sağa sola bakın. Mutlaka bir iki kakalak görürsünüz. Gördüğünüz kakalak sayısının en az on katı da yuvasındadır. Yuvasına hiçbir kimyasal ilacın etki etmediğini okumuştum bir keresinde. Bu tür bir hayvana karşı nasıl savaşabilirsiniz.

Bir Çin gemisini teslim almıştık. Gemide normalin çok üstünde kakalak vardı. Çinli personel gemilere giderken, yemek hariç anlaşma yapıyormuş. Yani kendi yemeklerini kişisel kumanyaları ile hazırlıyorlar. Aşçı ve kamarot yok. Kamaralarda birkaç tane ufak elektrik ocağı bulduk. Bir arkadaşım anlatmıştı. Kıta Çin'inin bir limanına gitmişler. Dışarı çıkmış gezmek için. Yorulmuş ve karnı acıkmış bir müddet sonra. Çabuk bir şeyler yemek istemiş. Sokak satıcısından çörek benzeri bir şey almış. Ürkerek bakmış tadına. Bir lokma bir lokma daha derken, hoşuna gitmiş ve iki tane yemiş. Ertesi gün birlikte çıktığı arkadaşına anlatmış çöreğin lezzetini. Birlikte yemişler birer tane. Arkadaşının da hoşuna gitmiş. Merak etmiş açmış çöreğin içini arkadaşı, ikincisini yerken. İçinde dört beş tane kakalak varmış. Pişirilmiş ve çöreğin içine yerleştirilmiş. Her ikiside zor dönmüşler gemiye. O zaman bu hayvanın korkunç bir protein kaynağı olduğunu öğrenmiştim.

Çok uğraşmıştık Çin'li personelden teslim aldığımız gemiyi temizleyinceye kadar. Çeşitli yöntemler denedik. Sprey sıkıyorsunuz. Ölmüyor. Kimyasal toz döküyorsunuz. Üzerinde yürüyor. Bembeyaz oluyor ama kesinlikle ölmüyor. Kesin olan bir şey var. Alkole hiç dayanıklı değil. Yani içkiyle pek başı hoş değil galiba. Kolonya ya da alkol dökün üzerine. Kısa sürede ölüyor. Bir de kaynar su çok etkili. Temizlikte sürekli kullandık bu iki etkili sıvıyı. Ama yararsız oldu tüm girişimlerimiz. Kakalak sayısında sürekli temizlik nedeniyle belki biraz azalma oldu ama, gene de en yakın dostumuzdu. Bir öğlen yemeği sonrasında, kahve içen zabit arkadaş birden yerinden fırladı. Kahve fincanı elinden düştü. Sandalyesi arkaya doğru devrildi. Çığlık attı iğrenerek. Ağzından çıkardı haşlanmış kakalağı.

Gene bir yerlerde okumuştum. Kakalağın iki değişik besin maddesine sürekli gereksinimi varmış. Karbonhidrat ve protein. Birini devamlı yediğinde diğerine korkunç ihtiyacı olurmuş. Değişik teknikler uygulamaya başladık yok etmek için. Bir buçuk litrelik pet su şişelerini dibinden yukarı doğru, yaklaşık on oniki santimetreden enine kestik. Elde ettiğimiz bu pet şişelerin alt kısımlarını yedi sekiz santimetre kadar zeytinyağı doldurduk. Zeytinyağlı pet şişe silahlarını dolap altlarına, mutfağa ve diğer daha karanlık yerlere yerleştirdik. Bekleme kararı aldık bir süre için. Bir haftadan az olmamak koşuluyla. On gün, on beş gün. İnsan dayanamıyor. Merakla baktım pet şişelerin içine birkaç gün sonra. Birinde bir kakalak gördüm. Yağın içinde debeleniyordu kakalak. Kurtarmak gelmedi içimden. Canlılara karşı dost bilirdim kendimi oysa. Öldürmeyi hiç sevmiyorum. Nedendir bilmiyorum bu tür böcekleri üzerine basarak öldürmek beni çok rahatsız ediyor. Onlarla birlikte yaşamaktan da tedirginim. Onu yok etmek istiyordum. Belki bunu birebir yapma cesaretini göremedim kendimde. Ya da üzerine basıp iğrenç çıtırdama sesini duymaktan nefret etmemdi beni bu şekilde hareket etmeye zorlayan.

Bir müddet hiç kimse bakmadı bu zeytinyağlı ölüm tuzaklarına. Aradan on beş gün geçmişti. Kontrol etmek istedim kakalak idam petlerini. İnanırmısınız. Her petteki zeytinyağının üst kısmı en az iki santimetre kalınlığında kakalak ölüsüyle kaplanmıştı. Hala canlı olanlar da vardı. Yiyeceğin içinde can çekişen dayanıklı yaratıklar. Zeytinyağı kokusunu alan kakalak petin içine giriyor. Yağlandıktan sonra kesinlikle yukarı tırmanamıyor. Sürekli kayıyor. İstediği hem de çok istediği, sürekli ihtiyaç hissettiği zeytinyağı içinde yaşamını bırakıyordu. İç güdülerinin çok güçlü olması bile onu bundan kurtaramıyor. Ne ilginç.

Bir gün sonra Tayland'dayız. Denizci cenneti. Bangkok yakınlarında küçük bir ada açıklarında çuval pirinç yüklemesi var. Gemi en az on gün demirde. Limana yaklaşma heyecanı. Herkes kamara temizliğinde. Tıraş olmak için girdim banyoya. İğrenç yaratık gene orada, karşımdaydı. Yavaşça spreyi aldım elime. Nefretle sıktım üzerine. Sanki tüfekle mermileri boşaltır gibi. Öldükten sonra atmak düşüncesiyle banyodan dışarı çıktım. Genelde bu tip ilaçların etki etmesi için uzun bir sürenin geçmesi gerekiyor. Bazıları da kesinlikle etki etmiyor. Elimizdeki kimyasal spreyler gerçekten yeni ve etkili ilaçlardı. Sadece yüzeysel etkileri olmasına rağmen, tek tek başka bir yöntemle uğraşmanız mümkün değil. Kamaraya döndüğümde hala yaşadığını gördüm. Ayaklarını kıpırdatıyordu. Dikkat ettim o zaman. Gövdesinin altında arka tarafında zırhlı gibi görünen bir tüp vardı. Sanırım hamileydi. Bir başka kakalağa daha sıktım kamaramdaki sprey kimyasalı. Gereken sürede öldü. Ama karnında kese taşıyan ölmedi. Bir parça gazete kağıdı kullanarak küçük plastik pet içine aldım karnı kıçında iğrenç yaratığı. Hafif hafif ayaklarını oynatıyordu. Ters dönmüş ve düzelmek için çaba sarf etmiyordu. Sadece öyle duruyordu, hafif hafif ayaklarını kıpırdatarak. Biraz daha ilaç sıktım üzerine. Daha çabuk ölsün diye. Bıraktım sonra. Ertesi günü ilk işim ona bakmak oldu. Kıpırdamıyordu. Peti aldım. Tuvalete atmak için kaldırdım. Ayaklarını oynattı yavaşça. Durdum. Pete baktım bir süre. Ters dönmüş yaratık hala canlı ve sanki bana bakıyordu. Soyunu devam ettirme içgüdüsünün üstünlüğü vardı bu iğrenç ve mükemmel formda. O korunmasız haliyle bile çok üstündü. Bıraktım peti yere, içindeki dayanma gücünü en üst düzeyde yaşatan iğrenç kakalağa saygı duyarak. İnanılmaz bir durumdu bu. Öğlen yemeğinden sonra kamarama geldim. Banyoya girdim. Yaşıyordu. Spreyi aldım. Sıktım tekrar üzerine. Daha çok sıktım. Sanki intikam alırcasına. Petin dip kısmı yarım santimetreye yakın ilaçla doldu. Bıraktım ve dışarı çıktım. Akşam kimyasalın içinde yaşadığını görünce anladım neslini günümüze nasıl taşıdığını. O neslini sürdürmek için ölüm sınırında yaşamsal bir savaş veriyordu. Hem de kesinlikle öleceği güdüsüyle. Acaba kakalak ne sürelerle beslenir. Ne kadar aç yaşayabilir. Ben bunları bilmiyorum. Bildiğim tek şey onun günümüze, neslini vücut formunu değişime uğratmadan taşıyabilen ender yaratıklardan biri olduğu idi. Sanırım atom savaşı olsa, yeryüzünde kalacak birkaç canlıdan biri de kakalak olurdu.

Birkaç gün daha yaşadı. Sıvı ilaç içinde ve ters durarak. Arada bir ayaklarını oynatıyordu. Bir gün kıçındaki tüpün vücudunun dışında olduğunu gördüm. Ölmüştü. Kağıt parçası ile dürttüm. Hiç kıpırdamadı. Evet yaşamıyordu. Çünkü neslinin devamı için gereken şartları her şeye rağmen yerine getirmişti. Hayran oldum onun bu üstün gücüne. Ağlamadan, saldırmadan, küsmeden mücadele ediyor, neslini devam ettirmek uğruna. Kimse etkileyemezdi onu. O gerçekten üstün bir yaratık. Günümüzde de aynı iğrençliği ile yaşamını sürdürmeye devam ediyor.

Bir kakalağı öldürmenin en etkin yolu asit boriktir. Eczaneden asit borik alın. DİKKAT! Asit Borik zehirlidir ve çocuklardan KESİNLİKLE uzak tutulmalıdır. Biraz patates haşlayın. Patatesi soyun. Püre haline getirin. Asit borikle bu püreyi karıştırın. Küçük toplar şeklinde form verilen parçaları dolapların altına, mutfakta kakalak gezebilecek yerlere yerleştirin. Tekrar Dikkat! patatesle karışmış asit borik de çok zehirlidir. Onbeş, yirmi belki otuz gün sonra inanın bana evinizde kakalak kalmayacaktır. Biz bu yöntemi artık sürekli kullanıyoruz. Bu yöntem sayesinde, bir süre sonra gemide kakalak görmez olduk. Bu tür bir teknik uygulandığında kakalak ölüleri ortada kalmıyor. Çünkü, karışımı yiyip yuvasında ölüyor kakalaklar.

Kakalakların yuvalarının girişlerinin özel bir duvarla örtülü olduğunu söylemişti bir dostum. İlaç yuvaya işlemezmiş. Yuva içindeki kakalaklara ulaşmak mümkün değilmiş. Sonuçta ya zeytinyağı dolu idam petlerini, ya da patatesli asit borik toplarını kullanacaksınız. Ama gerçek olan bir şey var. Dayanma gücünün ve pasif direnişin korkunç üstünlüğü. Hayran olmamak elde değil sanırım. Onlara saygı duyuyorum galiba.
 
Dost bir dünyada ağlamadan barış içinde yaşayarak, ağlatmaya çalışanlara karşı direnmek için irade gücünüzü kullanın.
Uğur Okçu'nun anılarından alıntıdır...
Belkide gemilerde denizcileri en çok rahatsız eden yaratıktır kakalak.ne yapılırsa yapılsın gerçektende ölmüyo bu böcek.
 
bu böceklerin açıgını bulmamız şart ben bunlarla yaşıyamam temelin bi fıkrasında diyoya karıncalardan birini öldürdüm digerlerinin hepsi cenazesine gitti kakalaklardan bizde birini öldürsek cenazesine gidermi diğerleride :D
 
yazı süper bende saygı duydum bu hayvanlara bu arada hamam böceği diye bilinen bu yaratıklar gerçektende radyasyona karşı dirençliler ve atom bombasından etkilenmiyorlar ve kafaları olmadan 8 gün kadar yaşayabiliyolar
 
Bilirsiniz ki her canlı Sani-i Zülkemal in büyük sıfatlarının ve gücünün numuneleridir; bu mükemmel canlılara bakıp kainattaki mükemmel uyuma şahitlik etmektir asli görevimiz..Allah bizi, sanatını bize gösterip, o eserlerden kendisine ulaşmamızı ve kendisi hakkında bilgi edinmemiz için Dünya sarayına yollamış ve ''hayat'' vermiştir..bu ve bu gibi yazıları tefekküri boyutta inceleyip istifade ettiğimizde ne kadar zevk alıyoruz.Acaba bu mükemmel canlıya saygı duymak yerine, yaşamını idame ettirecek cihazatı, yeteneği, onu düşünen her türlü gerekli enstrümanı acizliğine binaen ona özel olarak yaratan Zat-ı Zülcelal'e saygı duyup mükemmel sanatkarlığını övmek daha hoş olmaz mıydı? ...ayrıca bu yararlı ve etkili bilgileriniz için çok teşekkür ederim...
 
Yeni taşındığımız evimizde sürekli karafatmalar görüyoruz ve yemler,spreyler hatta ilaçlama çözüm olmadı malesef..Patatesli asit borik toplarını kullanmayı deneyeceğim,umarım faydalı olur.Bilgiler için teşekkürler...
 
13 yaşında obur ötesi bi kardeşim var gerçi ama onun eğitilebilir düzeyde olduğuna inanıyorum.Ya da inanmak istiyorum :/ =)
 
Orjinal anlatım çok begendim özellikle sonlarına doğru iyice moda girdim kakalak değil de sanki eşsiz bir kahramandan bahsediyormuşuz gibi oldu " Ağlamadan, saldırmadan, küsmeden mücadele ediyor, neslini devam ettirmek uğruna. " bu mütiş bir cümle olmuş oldukça da açıklayıcı kalemine sağlık :)
 
Geri
Üst