Lüfer

VolkanUZ

Denizci
Denizci
Pek çok yerde pek çok bilgi lüfer için yazılmış olsada, genelde balıkçının işini pek fazla görmeyen bilgiler oluyor. İşte bilimsel adı şudur, budur gibi. Bundan daha fazlasını eklemek lazım sanıyorum. Bu konuda, lüferin pek bahsedilmeyen özelliklerini masaya yatıralım, tartışalım isterim. Bu bağlamda biyoloji ders konusu değilde balıkçı açısından anlamını ifade edecek şekilde bir başlangıç yapayım istedim.

Yaşam döngüsü:

Lüfer, hayatına her balık gibi yumurta olarak başlar. Bu yumurtalar dişilerden 900 bin ila 1 milyon 400 bin adet arası çok sayıda bırakılır. Dişilerin yumurta bırakmak için hangi parametlere baktığı çok bilinmemektedir. Genel olarak her iki baharda, yani ilkbahardan sonbahara kadar olmak üzere yılda iki defa yumurta dökebilirler.

Yumurta dökecekleri alanları nasıl seçtikleride pek bilinmemektedir. Görünen odur ki lüfer başka sebeplerden geldiği yerlerde yumurtlayıp geçmektedir. Başka balıklar gibi özel yumurtlama bölgelerine göç etmez. Örneğin lüferlerin üremek için karadenize gittiği bilgisi yanlıştır. Karadenizde yapılan
araştırmalarda mevcut lüfer stoğuna göre çok az sayıda havyar ve yumurta bulunabilmiştir. Kısacası, lüferin üremek için geleceği veya gideceği bilgileri bir şehir efsanesidir. Göç eder, bilhassa büyük olanlar kesin olarak göç ederler ama bu üremek amaçlı değildir.

Yumurtadan çıkan lüferler çok hızlı büyürler. Baharda doğanlar kışa kadar 15 - 20cm boya ulaşıp çinekop olurlar. Diğer yandan üreyebilir olgunluğa erişmeleri 2 yıl sürer. Bu 2 yılın sonunda yaklaşık 30 - 35cm'e kadar büyürler. 35 cm'den küçük lüferler, sarıkanatlar vs. daha henüz ergen olabilir, hiç ürememiş olabilir.

Buradan 15 cm çinekopların topluca katledilmelerine onay veren ticari tebliğlere bir selam edelim, bahaneyle.

Olgun olana kadar çinekoplar çok hızlı büyür. Olgunlaşınca büyüme hızı düşer. Bu hızlı büyüme döneminde hemen her şeyi yerlerken büyükler genellikle daha seçici olur.

Çinekoplar göçmen balıklar değildir. Tipik oşinodrom özellik gösterirler ve dar alanda gezinir dururlar. Dar dediysek, bir kaç yüz km en fazla. Fakat lüfer ve kofanalar düzenli göçler yapabilir. Genellikle belli yaz ve kış meraları arasında gidip gelirler. Göç koşulları daha ziyade yem sürülerinin hareketine bağlıdır. Fakat kaba hatlar, sıcaklık ve tuzluluk oranları ile ortaya çıkar.

Çünkü, larva ve yumurtalar az tuzlu sulara adapte olamaz. Bu yüzden üreme için daha tuzlu sulara gittikleri dşünülmektedir. "Daha" kelimesine dikkati çekmek gerekir. Lüfer kendisi 10 ppm kadar acımsı sularda yaşayabilir. Dereye girip tatlı su kefallerinin haracını kesebilir. Ama üremek için 20 - 26 derece sıcaklıkta, 30 ppm civarı tuzlu suları tercih eder. Karadenizde lüferin üreme yönünden zayıf olma sebebi de, bu üremek için daha yüksek tuzluluk istemesi konusu olabilir.

2 yaşında olgunlaşan lüferlerin ömürleri 12 yıla kadar olabilir. Boyları 1 metreye, ağırlıkları 14 kg'ya çıkabilir. Fakat bu boy olanlar günümüzde artık bulunmamaktadır.

Yaşam ortamı:

Lüfer için bir kaç husus yaşayacağı suyu belirler. Öncelikle lüfer tatlı suları sever. Bu tatlı su, tuzu az olan su demektir. Büyük deltalara, nehir/dere ağızlarıan vs. girerler. Acı sulardaki sazlıklarda vs. lüfer avı yapılan yerler vardır. Kısaca, lüfer için az tuzlu su istenen bir şeydir.

Bir diğer husus ise oksijen seviyesidir. Lüfer, diğer pek çok balığa göre oksijeni daha az, daha zehirli sularda yaşayabilir. Buna yaşama demeyelim de, oralardan sağ çıkabilir diyelim. Fakat tercihi her zaman güçlü akıntıların olduğu bol oksijenli sulardır.

Lüfer 8 dereceden daha sıcak sularda rahatça yaşayabilir. Fakat sıcaklık tercihi 12 - 14 derece civarındadır. 14 dereceden daha soğuk sular lüfer için yaşanabilir olsada sevilmeyen sulardır. 26 dereceden daha sıcak suları sevmez, 28 dereceden sonra ise oralarda durmaz, soğuk sulara kaçar.

Lüfer pelajik balık tanımını tam olarak hakeder. Suda herhangi bir yerde olabilir. Dipten su yüzeyine kadar her yerde lüferlere raslamak mümkündür. Lüferin hangi derinlikte olacağı su sıcaklıkları ve tuzlulukları ile belirlenebilir.

Örneğin boğaza bakarsak, 18 - 20m civarında bir sıcaklık bariyeri (termoklin) vardır. Bu bariyerin altında 14 C sıcaklıkta ve bol tuzlu akdeniz suyu bulunur. Eğer yukardaki karadeniz suyu daha tatlı olarak yeterince sıcaksa, bu termoklinin altına girmez.

Bu açıdan lüfer avcısı için termoklin ve tuzluluk bilgileri hayati önem taşır. Örneğin doğu marmaranın içlerinde 2 seviyeli bir termoklin sistemi mevcuttur. 35 - 40 m civarı sıcak ve az tuzluca olan bir katmanın tabanını oluşturur. Bir diğer az tuzlu ve sıcak katman ise 18m civarındadır. Bu daa derinliğin 18m ve 35m olduğu yerleri gösteren bir kanal işaret eder. Lüferin en bol olacağı yerde, bu kanal olacaktır.

Bu kanal terimi derinliğin termoklin/haloklin seviyesinde olduğu yerleri ifade eder. Bu bölgeler daha aşağıya vs. gidişin olmadığı için, balıkların toplandığı bölgelerdir. Gün içinde gelgit, mevsimsel akıntılar vs. bu termoklin/haloklin seviyelerini değiştirir. Böylece balıklar hep aynı saatlerde aynı yerlere gelirler.

Lüferlerde bu akıntı ve termoklinleri takiben belli derinliklerde yoğunlaşır. Örneğin, Sarayburnu derinliği 18m civarı olduğu, termoklinin dibe kadar ulaştığı bir yerdir. Balık ararken her yöne gidip duran lüferler, burada dibe ulaşır, daha gidecek yer yoktur. Bu yüzden o bölgede normal lüfer yoğunluğu diğer yerlerden daha yüksek olur.

Fakat mevcut lüferlerin çok az bir kısmı bu şekilde yerlere toplanır. Geri kalanlar sudaki herhangi bir derinlikte, belli bir daha iyi olan tuzluluk/sıcaklık katmanının herhangi bir derinliğinde olabilirler. Genel olarak, bu derinlik 18 - 20 ve 35 -40m civarında yaygındır. Orta su trolü ile yapılan avlarda, lüferlerin en sık denk geldikleri derinlikler 20m civarı olmuştur. Su üstüne yakın gezen lüferler de hiç azımsanmayacak kadar boldur.

Lüfer, derin sularda pek denk gelmez. 30 - 40m'den derinde nadiren gözlenir. İki kulaç kadar derinlik olan her yerde olabilir. Daha sığa, bir yemi sıkıştırdığı durumda peşinden girer genelde.

Çinekopların/sarıkanatların oburluğu, onları daha bir her bir şeyi yemeye iter. Bu yüzden de kemirilecek daha çok şey,yengeçler, karidesler vs. olan dibe daha meyillidirler. Büyük lüferleri dipte pek göremeyebilirsiniz, fakat küçükler dibi daha çok sever.

Lüfer sürekli gezinen bir balıktır. Ancak bir yem sürüsü ile karşılaşır ve o sürüyü bitirmek zaman alırsa o vakit bir yerde oyalanırlar. Aksi durumda sürekli gezerler.

Gezme olayları daima sürüler halindedir. Sürüler her zaman gündüzleri daha kalabalık olur. Sonbahar göçlerinde ise en büyük sürüler görünür. Gene sonbahar gündüz sürüleri genel olarak çok daha kalabalıktır. Eğer bir sürü başka bir lüfer sürüsüne denk gelirse, sürülerdeki lüferle aynı boydaysa sürüler birleşir. Değilse, büyük olan lüferler küçük olanları yer.

Lüfer sürüleri sürü bütünlüğü olmayan, yönlü sürülerdir. Sürünün en önünde her zaman bir sürü lideri olur. Eğer hasbel kader onu yakalarsanız, sürü bir müddet orada oyalanacaktır, yeni bir lider belli olana kadar. Eğer sürü liderinin dikkatini çekebilirseniz, sürü daha bir koordine olarak üstünüze gelir.

Ama sürü lideri yoluna devam ediyorsa, yeminizi, avı vs. görmemişse sürü oradan gelir geçer. Münferit olarak yeminizi görenler ise, eğer yem sürüye yakınsa, ani bir hamle ile yeme atlar. Aldı aldı, alamadıysa da alamadı, süratle sürüsüne geri döner.

Fakat sürü lideri bir şekilde sürüyü oraya, yeminizin üstüne getirmişse, O zaman iş değişir. Yeminiz aynı anda bir kaç lüferin hücumuna uğrayabilir. Her hırsızda birer lüfer gelmesi sık görülen bir olaydır. Bu yeminizin tam olarak lüfer sürüsünün yemek sofrasının ortasına düştüğü demektir.

Eğer lüferin bu gittiği av yerinde büyük bir sürü varsa, lüferler "feeding frenzy" denen bir tür yeme çılgınlığına girişir. Bu lüferin gözünün döndüğü andır. Yediği yeme ucundan bucağından benzeyen her şeye saldırır. Yemesede, avını parçalar ve bırakır. Bu bir tür vahşet gibi görünür. Fakat, genellikle yem sürüyü böylece kıyıma uğrattıktan sonra kalanları, yani parçalayıp attıklarını da yerler.

Bu davranış şöyle izah edilebilir. Lüfer sürüleri gerçekten çok büyük olabilir. 9 km çapındaki sürüler görülmüştür örneğin. Böyle bir sürü bir yem sürüsüne denk geldiğinde, sürüye yakın olanlr doysalar dahi yemi parçalarlar ki, sürüdeki uzak/geri kalanlar için yiyecek mevcut olsun. Yani bir tür sürü dayanışması.

Fakat, bunlar akla dayanmaz, içgüdüyle gerçekleşir. Sürü çok büyük değilse, parçalanan diğer yemler yengeçlere vs. kalır.

Bir lüfer sürüsünü size çekmek için, en önemli husus sürü liderinin dikkatini çekebilmektir. Ama sürü liderliği sorumluluk ister. Eğer sürüyü besleyemeyecek bir şey varsa ortalıkta, o tarafa giderek enerji sarfetmenin anlamı yoktur.

Bu bizim için bir avantajdır. Şöyleki civardaki bir lüfer sürüsünü nasıl bu tarafa çekebileceğimizi gösterir.

Bir sürüyü cezbeden şeylerin başında koku gelir. Taze yem kokusu. Fakat lüferin koku alma duyusu başka türler gibi değildir. Biraz daha ikincil bir duyudur. Bu nedenle klasik soğan çuvalı/kadın çorabı içine bir şeyler tıkıştırma formülü pek işe yaramaz. Yapılacak şey, denize bolca kıyılmış/doğranmış balık atmaktır. Top olarak değil, hafifçe savurarak. Böylece yem parçaları ve kokunun geniş bir alan tarayarak lüferlere ulaşması sağlanır.

İkinci bir husus ise, görüntüdür. Sürü lideri sürüyü size -zaten yolu üzerinde değilseniz- ancak sürüye yetecek kadar yem görürse çevirecektir. Bu nedenle ne yapıyorsanız, yapın kalabalık yapın. Yani, diyelim ki kaşık çekiyorsunuz. 15 -20 tane kaşığı yan yana getirip o şekilde çekin. Denize avuç avuç hamsi, sardalya vs. atın. Lüfer bir balık değil, orada bir sürü görsün. Fakat unutmayın, denizde görüş, en iyi koşullarda 20 - 25m'yi pek geçmez. Yani bu tür yemleme ancak sürekli yapılıp, büyük bir yem bulutu oluşturulursa efektif olur. Ama çokta pahalı olur elbette, bu ayrı bir husus.

Bu tür yemlemenin asıl esprisi, lüferin bizim elimizde olan yemi yemeye ikna edilmesidir.

Üçüncü husus ise sestir. Lüferin ses alma kabiliyeti vasattır. Ancak çırpınan balıkların veya doğrayan lüfer çenesinin seslerini duyabilir. Ses suda çok hızlı ve uzaklara yayılır. Bu özellikten faydalanmanın pratik yolu, çapariyle istavrit vs. yakalamaktır. Çapariye yakalanıp çırpınan balıklar lüfer için gel diyen gürültüyü çıkarırlar.

Lüferin görüş kabiliyeti ve özellikleri

Lüfer için görüş en hayati duyudur. Avlarını kokuyla bulsa bile, yani sürü kokuya yönelebiliyor olsa bile, lüfer yemini her zaman görerek seçer, tespit eder.

Lüfer, hemen hemen siyah beyaz gören bir balıktır. UV görüş gibi başka türlerde olan kabiliyetler onda bulunmaz. Kırmızı ışığı göremez (siyah muadili). Mavi ışığı çok zor ayırteder. Ama yeşil renklere, tam olarak "chartreuse" denen renge bilhassa son derece aşırı duyarlılığı vardır. İnsan gözü için turuncu neyse, yeşilde lüfer için o anlama gelir (yol işçilerinin turuncu elbiseleri gibi).

Peki bu ne demektir? Basitçe rapalanızın altını kırmızı olması ile mavi olması, lüfer için farketmez. Çaparinin yeşil, sarı, mor, neyaz, turuncu olması lüfer için farketmez. Lüferin renk görüşü yoktur. Velakin, eğer rapalanız veya çapariniz yeşil ise, bilhassa fosforlu gibi, yakamoz renginde açık yeşilse, lüferin en kolay göreceği renkte olacaktır.

Lüferin görüş hızı çok ama çok yüksektir. Saniyede 50 kare görebilir. Bu ne demektir? Kaşığı çekiyorsunuz ya, ne görüyorsunuz? Dönüyor, hiç kaşık gibi olduğu belli olmuyor. Sanki silindir gibi bir şey oluyor. Işık yansıması üzerinde bir çizgi gibi oluyor. Ama lüfer ona bakınca bambaşka bir şey görüyor. Kaşığınızın saniyede bir turla döndüğünü hayal edin. İşte lüfer öyle bir şey görüyor.

Fakat, kaşık parlak, etrafını yansıtıyor. O yüzden seçmesi çok güç. Ama ne oluyor, işte bize çizgi gibi görünen ışık yansıması, lüferin gözüne yanıp sönen bir ışıltı olarak görünüyor. Bu harekette ona yenecek bir şey dürtüsü veriyor.

Peki kaşığınız kirliyse? Çizikse? Lüferin süper görüşü o çiziği görür, buna anlam veremez, onu yenecek bir şeye benzetemez.

Bu sadece kaşık için öneme haiz değil. Yaprak yeminiz, eğer salınmıyorsa, lüfer bunu yeme benzetmekte zorlanacaktır mesela bu yüzden. Çünkü, salınan balık benzer ışıltılar yapar ve kendini ele verir.

Lüferin görüş keskinliği ise biraz ilginç bir husustur. Lüfer gündüzleri gözünü kısamaz. Aşırı ışıktan korunamaz. BU yüzden ilginç bir şey yapar. Gözündeki görüş hücrelerini sıklaştırır. Bu göze daha az ışık girmesiyle beraber daha iyi bir görüş verir. Yani görüşü keskinleşir. Fakat geceleri ışık azdır ve görüş hücreleri daha geniş bir alana yayılır. Bu yüzden lüfer geceleri keskin görüşe sahip değildir ama en küçük ışıkta bile gayet iyi görebilir.

Lüfer bu mekanizmayı bilhassa gündüzleri çok iyi kullanır. Şöyle ki, ilgilendiği şeyin görüntüsünün düştüğü noktaya hücreleri toplayabilir. Böylece gözlerini çok çevirmeden, görüş kaybı olmadan bir nesneyi daha yüksek kalitede görüp tanıyabilir. Bu sayede hem sürüy takip edip, hem tek bir ava odaklanabilir.

Ya bu ne demektir? Bilhassa gündüzleri lüferin görüşü çok keskindir. İğneninizi görebilir, misinanızı görebilir. Yeminizin yem gibi olmadığını kolayca farkedebilir. Av yapma ihtimaliniz dramatik şekilde daha az olur. Fakat geceleri görüş kabiliyeti azaldığı için bunları daha zor farkeder.

O zaman gündüz avcılarının lüfer yakalamak için çok daha iyi takımlar yapması gerektiği de kolayca söylenebilir elbette.

Lüferin görüşü özellikle gündüz o kadar iyidir ki, teknenin demir ipini, mazmuz ipini vs. kolayca farkedebilir. Kurşunu görüp ürkebilir. Diğer yandan görüş sistematiği hareket üzerine kuruludur. Hareket etmeyen bir şey lüferin ilgisini çok fazla çekmez.

Yem seçimi ve beslenme yöntemi

Lüfer yiyecek seçmez. Ne bulursa onu yer. Yengeç, karides, kalamar, kurt, balık, ahtapot, lüfer vs. pek farketmez. Velakin bu bir noktada değişir. Eğer lüfer bir yerde yem aramayı bitirip yem yemeye girişmişse, o zaman oradaki en bol olan yem tek tercihi olur. Başka yemlere pek yüz vermez. Bu yüzden lüferin hangi yeme dadandığını bilmek kritik önem taşır.

Bu zorluğun aşılması için bir kaç husus iş yapabilir. Eğer sizin yeminiz çok düzgünse, çok "gel beni ye" diyorsa, lüferde biraz bolcaysa, o zaman lüferin bu nazını kırabilirsiniz.

Lüfer, aç iken ve biraz doyunca farklı şekillerde yem tercihi yapar. Öncelikle, genel geçer kaide merada en bol olan yemin lüferin ana yemi olacağıdır. Aç lüfer, öncelikle en küçükleri yemeye girişir. Yem tercihi küçük olanlara yönelir.

Bu noktada formül şudur. Lüferin boyunun 1/4'ü. Yani 30cm'lik bir lüfer, 7.5 cm kadar olan yemleri öncelikle yemeye çalışır. Onlara dayanamaz. Daha küçüklerde olur, 1/6'nın altına inene kadar. Yani o lüfer, 5 ila 7.5 cm arası olanlara çok saldırgan olacaktır. Bunları da lüp diye bir lokmada yutar, kesme filan göremezsiniz. Daha büyük yemlere biraz nazlı davranır.

Lüfer açken, ----bolizması düşmüştür. Çok hızlı değildir. Üstelik büyük yemin kaçma ihtimali büyüktür. Bu yüzden önce işe küçüklerden başlar. Ama biraz doyduğunda kendine gelir. Bu kez yem seçimi ciddi şekilde değişir. Çünkü ok gibi fırlayıp yemin kaçmasına izin vermeyecektir. Ve büyük yemler bir defada daha çok et demektir.

Bu noktada, karnı en azından biraz tok olan lüfer tam olarak boyunun yarısı kadar olan avlara itibar eder. 30cm'lik bir lüfer, 15cm lik bir yeme şeklinde. 20cm çinekop, 10cm yem gibi.

Bu matematik ne anlatıyor bize?

Eğer merada yem, istavrit, gümüş, hamsi vs. varsa, lüferin aç olması pek mümkün değildir. Tok, yarı tok halindedir. Bu nedenle yemlerin lüfer/çinekop/kofana neyse yarı boyunda olması, en iyi çekiciliği sağlar. Lüfer büyük ihtimalle buna hiç hayır demez.

Fakat mera ve civarı tamtakır ise, lüfer aç ise, o zaman bu büyük yemlere pek itibar etmez. Çünkü kovalayacak dermanı yoktur, ucuz, kolay av peşindedir (en azından benim görüşüm). Ve bu durumda küçük yemler çok çok daha iyi iş yapar.

Genel olarak avlakları düşününce, lüferin çok aç olması hali nadir olur, ama olur. Bilhassa kıyıya pek yakın iseniz, lüfer oralara girerse açlıktan girecektir. Küçük yem kullanın. Ama avlakta biraz balık varsa, o zaman büyük yemlere bakın.

Lüfer yemini seçtikten sonra, 2 - 3 boya kadar yaklaşır. Sonra bir anda çok sıkı, zıpkın gibi bir fırlayışla yemini kapar. Ağzını kapatması aynı zamanda geriye, geldiği yöne dönmesiyle eşzamanlı gerçekleşir. Genellikle yemine arkadan ve alttan saldırır. Saldırı ani ve etkilidir. Yemi yutarken, ağzını olabildiğince açar. Ağız çapı boyunun 1/6'sına ulaşır (30 cm lüfer için 5 cm çapında mesela). Yeni ağzının içine alıp, en fazla yutağı dolunca ağzını kapayıp geri döner.

Eğer yem ağız + yutak derinliğinden daha büyükse, çenelere gelen kısımdan malum şekilde kesilir. Lüfer eğer ısırıp koparamazsa yemi çoğu zaman geri dönüp gider. Bazen, nadiren, inat eder. Yemi bütün yutmaya girişir. Bu daha ziyade iğneler vs. yüzünden yemi kesememiş olmasından olur. Genellikle lüfer yemin yutağını doldurmasını beklemez. Ağzının içinde kalmasıyla yeme son darbesini indirir.

Bu durumda, hesap şudur. Eğer yemin kuyruk ucundan lüferin ağız derinliği kadar olan kısmında iğne yoksa, lüfer o kuyruk kısımın kesip gidebilir. Yani, lüfer 30 cm, yem 10cm ise, lüfer yemin ağzı kadar olan yerinden kuyruk tarafından 5cm alıp gidebilir.

Lüferin ağız ve yutak derinlikleri boyunun 1/6'sı kadardır. Bu durumda lüfer yemin en fazla 10 cm, en az 5 cm'lik bir kısmını kesecektir. Örneğimizdeki yemin eğer son 5 cm'i içinde hırsız yoksa, büyük ihtimalle lüfer yemin kuyruğunu alıp gider.

Bu formülden şunu diyebiliriz. Garantili olması açısından, yemin kuyruk ucu ile son hırsızın olduğu nokta arasında en fazla merada olası lüferin boyuna göre 1/12'si kadar mesafe olmalıdır. İğnelerin arası ise, bir iğnenin ucundan diğer ucuna en fazla boyun 1/6'sı kadar olmalıdır.

Basitçe, 20 cm çinekop için, hırsızların arası 20/6 = 3 cm, son hırsızın ucundan kuyruk ucuna 20/12 = 1.5 cm aralık olmalıdır. Yoksa çinekop yemin kuyruğunu kolayca alıp gidebilir.

Yemin toplam boyu 10cm (çinekopun boyunun yarısı) olması iyi olacaktır.

Lüfer, yem sürülerinin altında ve etrafında yer alır. Oradan seri ataklarla yemi yoğun bir saldırıya uğratır. Bu yem sürüsünü moralmen vs. dağılmasına ve çılgınca kaçışmasına sebep olur. bu nedenle lüferlerin istavrit, hamsi vs. sürülerini iskele duvarlarına çıkarttıkları, karaya çıkarttıkları sıkça görülür. Palamut gibi balıklar ise, usturuplu şekilde yemi sarar, toplu tutarak tane tane yerler. Lüferin ise sofra adabı biraz kabadır.

Bu da bize, duvara yada kayaların tepesine çıkmaya çalışan balıklar görürsek, altlarında lüfer olduğunu çıkarabileceğimizi anlatır.

Fakat lüfer süper bir avcıdır. Diğer balıklarda olmayan bir özelliği, hava kesesinden sidikliğine uzanan bir damardır. Bu sayede hava kesesini bilinen en süratli şekilde boşaltabilir ve yeniden doldurabilir. Bu lüferin avının tepesinden pike yapmasına imkan sağlar. O yüzden kafasını aşağıya tutup kumdan kafayı çıkaran kurt, istakoz, kum balıkları vs.yide gayet güzel ayıklar. Sürüleri tepedende kuşatıp ciddi katliamlar yapabilir.

Lüfer hakkında bu teorik bilgiler pratikte gördüğünüz gibi önemli ipuçları veriyor. Vaktim olursa, bu bilgilere istinaden daha pratik şeyleri de açmak isterim.

Balık işinde ak ve kara olmaz. Yani, bu bilgileri lüfer illa da böyle, başka türlü olmaz gibi algılamak yanlış olur. Lüferin süper donanımına karşılık ufacık bir beyni vardır. O yüzden avıda aslında bu süper avcı babında olması gerekenden çok daha kolaydır. Hele ki sürüler biraz aç ve kalabalık olduğu zaman. Fakat bu şu sorunu ortaya getirmektedir. Sürülerin biraz tok ve seyrek olduğu günlerde, lüfer işi yalan olmaktadır.

Kalsik yöntemler, takımlar vs. eskini güzel günlerinden kalma av günlerinde kafi gelmekteyken, maalesef ikibinli yılların gerçeği olan kıt balık durumunda işe yaramamaktadır.

Kendi adıma bu günlerde iş çıkarabilen bir kaç teknik için, bu bilgiler gibi pek çok bilgiden istifade etmiş durumdayım. Tavsiyem eski alışkanlarınızı unutun. Lüfer için daha iyi takımlar, teknikler vs. peşinde gidin. Zira benim gözlemim o ki, şu an sularda kıt olsada en bol bulunan avlardan biri.

Sorun, lüferde değil, onu ikna edemeyen bizim takımlarımızda, bunu akılda tutmak gerekiyor.
Alıntıdır
 
Geri
Üst